Tasavvuf ve sûfî kelimesinin kökenine dair farklı görüşler vardır. Kimisine göre dervişler yün (sûf) elbise giydikleri için bu isimle anılmışlardır. Kimisine göre ise camide imamın arkasında ilk sırada, Allah’ın huzurunda ilk safta, durduklarından (saff-ı evvel) bu isim verilmiştir. Bazı âlimlere göre ise Ashâb-ı Suffa’yı kendilerine örnek aldıklarından ve onları dost saydıklarından bu adla anılmışlardır.[11] Kimisine göre de tasavvuf safâ (kalbin temizliği) kelimesinden ileri gelmektedir. Bir başka açıdan tasavvuf kelimesinin Benu’s-sûffe’den geldiği aktarılır.
“Dervişlere Tâife-i Sûfiyye denilmiştir. Bunlara bu ismin veriliş sebebinde ihtilâf edilmiştir. Bunun sebebi gerçekten gariptir. Bu yüzden dervişlerin çoğu bunu bilmezler. Mudir kabilesinden bir takım insanlara “Benu’s-suffa: Suffenin Oğulları” denilir. Suffe: Gavs b. Mürr b. Ad b. Tabha Errabit adında bir adamdır. Bu adamın anasının çocukları yaşamazdı. Bu kadın eğer bir çocuğu olursa başına yün bağlayıp Kâbe’ye rabt edeceğini adamıştı. İşte bunun çocuklarına “Benu’s-Suffe” denildi. Bunlar, hacılara kılavuzluk ederlerdi. İslam dini zuhur edince Müslüman oldular ve eski görevlerine devam ettiler. Bunlar ibadetle meşgul olduklarından kendilerine uyanlara Sufiyye Tâifesi denildi. Sonra ibadetle meşgul olan her yün elbise giyen kişilere “Sufî” denilir oldu. Bu Sûfî oğullarından bazı hadisler de nakl edilmiştir. Ne var ki dervişler sûfîlere bu ismin verilmesinde çeşitli sebepler anlatırlar. Kimisine göre “Bu ‘safâ’dan (kalbin temizliği) gelmedir” kimisi de “Musâfât kökünden gelmedir” der. Daha başka sebepler de anlatırlar. Hülâsâ mana bakımından hepsi de doğru olabilir. Çünkü dervişler musâfâtı da safâyı da iltizam etmişlerdir. Bunlar zâhirî edepten ayrılmayıp, zâhirî edep ve terbiye bâtınî edebe delâlet eder” demişlerdir. Zâhirî edep, iç terbiyenin dıştaki görüntüsüdür. “Dış terbiyeden yoksun olanın iç edep ve irfânından emin olunamaz” demişlerdir.[12]
[11] Hücvirî, Keşfu’l-Mahcûb, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul, Dergâh Yay., s. 95
[12] Ahmed er-Rufâî, Vaazlar, İstanbul, Pamuk Yay., 2005, s. 22