Manevî terbiye ve yolculukta ilk hedef, kalbin uyanmasıdır. Ardından kulun manevî kirlerden arınması gelir. Onu yüce Allah'ın razı olduğu güzel ahlaki özellikler takip eder. Bunun sonucunda kalp ilâhi dostluğa hazır olur. Bu kalbin hediyesi Allah ile huzur bulabilmektir. Seyri suluktan maksat da budur. Bu uğurdaki mücadelenin (mücahede) sonucu ise yüce Allah ile dost olmak ve ilâhi himayeye girmektir. Manevî terbiyede ilk olarak kalp ele alınır. Bütün Allah dostlarının tecrübe ve tespitlerine göre, kalbin temizlenmesi ve nefsin terbiyesi için en etkili ilaç Allah Teâlâ'yı zikretmektir. Zikir denilince hemen akla anmak, hatırlamak, unutmamak ve yad etmek gelir. Bu doğrudur. Ancak burada anmaktan gaye sevmek, yüceltmek ve özlemektir. Bu yüzden zikrin asıl manası, gönülden masivayı çıkarıp, Mevla'yı sevmektir. Allah Teâlâ'nın dışındaki her şeye masiva denir. Zikir nefsi ezip, yüce Rabbi yüceltmektir. Zikir fikrin meyvesidir. Fikirde muhabbetin eseridir. Muhabbet ise Allah vergisidir. Sevgisiz insan yoktur. Her insanın bir şeye muhabbeti vardır. Büyük arif Mevlana Halid Bağdadi (k.s), sadık müridi Şeyhu'l-islâm Mekki Zade Mustafa Asım Efendiye yazdığı bir mektupta zikrin önemini kısaca şöyle anlatmıştır: "Sağlam bir itikada sahip olup, hak mezheplerden birisine uyarak farzları yerine getirdikten sonra, ibadetlerin en yücesi ve en faziletlisi olan gizli zikre devam etmek gerekir. Zikir esnasında insan, Allah Teâlâ'nın kendisini gördüğünü, işittiğini ve hiçbir şeyin O'ndan gizli kalmadığını bilmelidir. Burada bilmek taklit değildir. Tahkikle elde edilen bir ilimdir. Bu ilme yakin ilmi denir. Bu ilme ulaşmak için, insanın Allah'tan başka her şeyden yüz çevirip ihlâs, edep ve sevgiyle sünnete sarılması gerekir. Bunun en güzel yolu, irşatla görevli Allah dostlarından birisinin terbiyesi ve tasarrufu altına girmektir. Gücünüzün yettiği kadar, gizli zikre özen gösteriniz, bu yolun büyüklerinin (Sâdatı Kiram) himmet ve tasarruflarını üzerinize çekmeye çalışınız. Sahip olduğunuz yüksek rütbeler sizleri bunlardan alıkoymasın. Bu büyüklerden alacağınız azıcık nispet bile size çok şey kazandırır." Günümüzde zikir deyince, farz bir amel değil, nafile bir ibadet akla gelir nedense!.. Bazı insanlar beş vakit namazını kılan, Kur'an'ı okuyan, ilimle uğraşan, haramlardan kaçan müminlerin, zaten zikir yaptığını; ayrıca Allah'ı zikretmeye ihtiyacı olmadığını düşünür. Evet, bu sayılan ibadet ve ameller bir çeşit zikirdir. Fakat kalbe ilaç olacak, nefsi ıslah edecek zikir, hepsinden ayrı özel bir ameldir. Allah dostları kalbin ilacı olan zikri, günlük yapılan zikir (vird) haline getirmişlerdir. Bu sayede zikir onların tüm benliklerini sarmış, bütün vakitlerine yayılmış ve hayatlarının ayrılmaz bir parası olmuştur. Buna zatî zikir denir.
Manevî terbiye ve yolculukta ilk hedef, kalbin uyanmasıdır. Ardından kulun manevî kirlerden arınması gelir. Onu yüce Allah'ın razı olduğu güzel ahlaki özellikler takip eder.
Bunun sonucunda kalp ilâhi dostluğa hazır olur. Bu kalbin hediyesi Allah ile huzur bulabilmektir. Seyri suluktan maksat da budur. Bu uğurdaki mücadelenin (mücahede) sonucu ise yüce Allah ile dost olmak ve ilâhi himayeye girmektir.
Manevî terbiyede ilk olarak kalp ele alınır. Bütün Allah dostlarının tecrübe ve tespitlerine göre, kalbin temizlenmesi ve nefsin terbiyesi için en etkili ilaç Allah Teâlâ'yı zikretmektir.
Zikir denilince hemen akla anmak, hatırlamak, unutmamak ve yad etmek gelir. Bu doğrudur. Ancak burada anmaktan gaye sevmek, yüceltmek ve özlemektir. Bu yüzden zikrin asıl manası, gönülden masivayı çıkarıp, Mevla'yı sevmektir.
Allah Teâlâ'nın dışındaki her şeye masiva denir. Zikir nefsi ezip, yüce Rabbi yüceltmektir. Zikir fikrin meyvesidir. Fikirde muhabbetin eseridir. Muhabbet ise Allah vergisidir. Sevgisiz insan yoktur. Her insanın bir şeye muhabbeti vardır.
Büyük arif Mevlana Halid Bağdadi (k.s), sadık müridi Şeyhu'l-islâm Mekki Zade Mustafa Asım Efendiye yazdığı bir mektupta zikrin önemini kısaca şöyle anlatmıştır:
"Sağlam bir itikada sahip olup, hak mezheplerden birisine uyarak farzları yerine getirdikten sonra, ibadetlerin en yücesi ve en faziletlisi olan gizli zikre devam etmek gerekir.
Zikir esnasında insan, Allah Teâlâ'nın kendisini gördüğünü, işittiğini ve hiçbir şeyin O'ndan gizli kalmadığını bilmelidir. Burada bilmek taklit değildir. Tahkikle elde edilen bir ilimdir. Bu ilme yakin ilmi denir.
Bu ilme ulaşmak için, insanın Allah'tan başka her şeyden yüz çevirip ihlâs, edep ve sevgiyle sünnete sarılması gerekir. Bunun en güzel yolu, irşatla görevli Allah dostlarından birisinin terbiyesi ve tasarrufu altına girmektir.
Gücünüzün yettiği kadar, gizli zikre özen gösteriniz, bu yolun büyüklerinin (Sâdatı Kiram) himmet ve tasarruflarını üzerinize çekmeye çalışınız. Sahip olduğunuz yüksek rütbeler sizleri bunlardan alıkoymasın. Bu büyüklerden alacağınız azıcık nispet bile size çok şey kazandırır."
Günümüzde zikir deyince, farz bir amel değil, nafile bir ibadet akla gelir nedense!.. Bazı insanlar beş vakit namazını kılan, Kur'an'ı okuyan, ilimle uğraşan, haramlardan kaçan müminlerin, zaten zikir yaptığını; ayrıca Allah'ı zikretmeye ihtiyacı olmadığını düşünür.
Evet, bu sayılan ibadet ve ameller bir çeşit zikirdir. Fakat kalbe ilaç olacak, nefsi ıslah edecek zikir, hepsinden ayrı özel bir ameldir. Allah dostları kalbin ilacı olan zikri, günlük yapılan zikir (vird) haline getirmişlerdir.
Bu sayede zikir onların tüm benliklerini sarmış, bütün vakitlerine yayılmış ve hayatlarının ayrılmaz bir parası olmuştur. Buna zatî zikir denir.